Gazete yazıları için sürekli yurtdışı gezilerim oluyor ama iki senedir bireysel bir tatil yapamamıştım doğrusu. Böyle söyleyince arkadaşlarım dahil herkes benimle dalga geçiyor ama gerçekten işin aslı öyle değil. İki senedir iki hafta boyunca telefonumu kapatıp kafamı dinleyebileceğim bir tatil yapamamıştım. Bu sene yaptım çok şükür, hem de Paris'in göbeğinde. Belleville diye hep adını duyduğum ama daha önce işimin düşmediği bir semtten ev kiraladım arkadaşlarımla. Çok sevdiğim La Marais bölgesine yakın olsun ama bir o kadar da hayatın aktığı bir yer olsun dedim; Fransa'da yaşayan arkadaşlarım bu bölgeyi tavsiye etti. Minicik, klasik Fransız balkonuna çıktığım zaman tam karşımda ağaçlar arasında güzelim bir park... Bir bölümüne cumartesi günü pazar kuruluyormuş, gidip alışveriş yaptık hatta. Sonsuz uyum içindeki Fransızların arasına katılıp, ilk önce bocalasak da çabuk ayak uydurduk. Nasıl bocalamayalım, bizim pazarda elinle poşetini doldururken burada sıraya girip görevlinin istediğin kadar meyveyi sana hazırlamasını bekliyorsun. Bir aşağı sokağımız da Çin Mahallesi'ne bağlanıyordu. Pazardan çıkıp eve dönerken yolda Mısır'daki kardeşleri için protesto yapan Müslüman protestocuların arasından geçtik. Sağda ellerinde pankartlar, kendi oluşturdukları daire etrafında dönen protestocular, sol tarafta arkadaşlarıyla kovalamaca oynayan çocuklar. Eve doğru yaklaşınca sürekli apartmanımızın önünde bekleyen hanımın hayat kadını olduğunu fark ettik. Protestocular ve oyun oynayan çocukların karşı kaldırımında bekleyen hayat kadınları, gündüz müşterilerini bekliyorlar... Bir sokak aşağımızda ise Müslüman bölgesi başlıyordu. Gece evin önünden ramazan davulcusu geçince gülümsedik hep birlikte. İstanbul'dan uzaktık ya ne iyi geldi. Ve tabii normal olarak başroldeki Fransızlar her yerdeydi... Dünyanın dört bir yanından gelen turistler de cabası. Kaldığımız onca gün içinde bir tek kavgaya rastlamamamızın sebebini uzun uzun düşündüm... Herkes istediği gibi yaşayabiliyor ve başkalarının istediği gibi yaşamasına da izin veriyordu. Birbirinden oldukça farklı insanlar, iç içe, istedikleri gibi, biraz uçları da zorlayarak bir aradalar. Ve dikkat ettim ki yollarda insanlar birbirleriyle de sürekli konuşma halinde. Sanırım işin sırrı da biraz buradaydı. İletişim kurmak ve anlamaya çalışmak.




Paris'te olan biten




- TATA BURGER La Marais bölgesinin şu sıralar en popüler restoranı. Adından da anlaşılacağı üzere Amerikan burgerleri yapılıyor ama hizmet her zamanki gibi Fransız tadında. Öğlen saatlerinde bile yer bulmak biraz zor ama burgerler beklemeye değiyor.




- LA GEODE Villette Parkı'nın içindeki metal küre her ne kadar uzay üssü gibi dursa da aslında bir sinema. IMAX'ın ileri teknolojisi ve yatarak izlediğiniz dev ötesi ekran sayesinde oynatılan belgeseli izlemedik, adeta yaşadık!




- ENKI BILAL'in yıl sonuna kadar süren "Mécanhumananimal" sergisini özellikle çizgi roman ve bilim kurgu sevenlerin görmesi gerekiyor. Serginin diğer salonunda ise 19. Ve 20. yüzyıldan kalma küçük bir robot sergisi var. Çok iyi bildiğimiz Hollywood robotları Terminator, Robocop iki salon arasında sizi karşılıyor. Ama ben en çok Star Wars'un sevimli robotu R2-D2 ile karşılaştığım için sevindim. Hepimiz zamanında bi R2D2'muz olsun istemedik mi?




Popülersen kazanırsın!




Dünyanın en önemli müzelerinden biridir Louvre. Zaten çok ziyaretçisi vardı ama Dan Brown'un Da Vinci Şifresi romanından sonra sanatla ilgisi olan-olmayan her turist için önemli bir mekân oldu. Ne zaman Paris'e gitsem müzenin önünde oluşan uzun kuyruklara girmeye üşendiğim için gezememiştim doğrusu. Bu yüzden arkadaş arasında ne zaman müzede sergilenen Mona Lisa muhabbeti açılsa bir suskun kalırdım. Muhabbet de Mona Lisa'nın aslında erkek olduğuyla ya da Da Vinci'nin tablonun içine sakladığı kodlarla alakalı değil tabii. Görenlerin konuya dair tek yorumu "Evet ben gördüm, ufacık bir şey!" Son gidişimde parkta yatmayı müzede gezmeye tercih ettiğimden ama Mona Lisa muhabbetine de "Fransız" kalmamak için 12 Euro'ma kıyıp müzeye daldım. Müzede Sümerler'den Akadlar'dan kalan tarihi eserler, Michelangelo'nun benzersiz heykelleri, Boucher'ın paha biçilmez tabloları var. Fakat daha müzenin girişinden itibaren ok işaretleriyle Mona Lisa'ya ulaşmanız sağlanıyor. Diğerlerine ne gerek var gibi! Kazanan her zamanki gibi popüler olanmış, dünyanın düzenine bir kez daha şahit oldum, iyi mi?





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR