Perşembe günü İnönü Stadyumu'nda Rihanna'yı izlemek üzere toplandık. Vodafone'un yaz boyu sürdüreceği aktivitesi İstanbul Calling de bu şekilde başlamış oldu. Fazla bir şov yapmaması beni yıktı ama eşine az rastlanır bir seksapel ve kararlı bakışlar stattaki 35 bin kişiyi hipoptize etmeye yetti. Rihanna konserine gelen şarkıcılarımız yine konser çıkışı; "Rihanna olabilmek için 40 fırın ekmek yememiz lazım" gibisinden bir açıklama yapmıştır kesin. Geçen sene de Madonna konseri sonrası benzer açıklamalar yapılmıştı. Benim anlamadığım, şarkıcı kısmının işi ne, gelen yabancılara gıptayla bakacağına yesene o 40 fırın ekmeği, vaktin mi yok! Sanki Rihanna gökten o koreografilerle indi. Sanki aylar boyunca çalışmadı provalarda. Şarkılarının yeni versiyonlarını sunabilmek için stüdyolarda yatıp kalkmadı. En iyi tasarımcılara turnesinin kıyafetlerini emanet etmedi. Bizim ülkemizde yeteneğin varsa onu geliştirmek için bir şey yapmana gerek yok! "Tanrı vergisi"nin üzerine ne koyulur ki zaten? İnsanlar hiçbir şey yapmadan da geliyor zaten? Kendini aşmaya, hayran bıraktırmaya ne gerek var? Tutarım ucuz dansçıları, onlar etrafımda klişe danslarını gerçekleştirirken ben de ortada kazık gibi durarak şarkımı söylerim. Şarkının iki üç yerinde de koreografiye dahil olursam yutarlar zaten. Tamam büyük bir kısım yutuyor ama yabancı konserlerde olayı gören, işi bilen bir kısım da artık size katlanamıyor, bunu kabul etseniz iyi olur.




Park ve huzur




Rihanna konserinden hemen sonra Gezi Parkı'na uğradık. Çoğunluğu genç olan kalabalık huzurlu bir şekilde ağaçları koruyordu.


Huzurluyduk çünkü parktaydık. O zaman aklıma geldi ki, ben yurtdışı seyahatlerimde en çok gittiğim ülkelerin parkında takılmaya vakit harcıyorum. Çünkü çok şükür ülkemizde hemen her şey var ama park ve benzeri huzurlu ortam sayısı yok denecek kadar az. Aslına bakarsanız eskiye nazaran balkonunda çiçek bakan kişi sayısı bile bir hayli az. Yaşadığımız günün stresini parkta şöyle bir dolanarak atmanın dayanılmaz hafifliğini keşfedenlerin sayısı bir hayli azaldı tabi. Ne zaman sadece AVM'leri önemseyen bir ülke olduk bunu anlamak mümkün değil.




Ne mutlu 80'ler




National Geographic'te haziranda da devam edecek olan 80'ler belgesellerini kaçırmamak gerek. 80'lere dair ülkemizde ve dünyada ne varsa ortaya dökülen çok başarılı bir çalışma olmuş. Kanal ekibi belgesellerinin tanıtımını geçtiğimiz haftalarda Babylon'da bir kostüm partisiyle yapmıştı. Ben de yüksek bel pantolonumu kazağımın içine sokarak bu eğlenceli partiye katıldım. Gece Circus'un söylediği eğlenceli şarkılarla ilerlerken bir anda sahneye Seyyal Taner çıktı ve o an eğlencenin boyutu tamemen değişti. İlk kez sahnede izlediğim Seyyal Taner'de ne enerji varmış! Mekânı dolduran herkesi avucuna aldı ve eğlenmeden bırakmadı. Seyyal Hanım'la daha çok organizasyonda karşılaşırız umarım, gecenin tadı damağımda kaldı.




Kitsune geceleri İstanbul'da




Yaz partileri almış başını giderken bu gece Ortaköy Kiki'de Kitsune Club Night var. Dünyanın çeşitli şehirlerinde dillere destan partiler düzenleyen Kitsune Club Night oluşumu bu sefer parti vermek için Ortaköy'ü seçmiş. İngiliz ve İsveçli ikili Punks Jump Up ve Fransız-İngiliz karması Jupiter'in performans sergileyeceği gece tam yaza göre.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR