VALLA pazartesi sabahı uyanıp bugünün yazısını yazacak hal kalmadı. Seçim stresi yüzünden uzun süredir bir şey yaşamadığımız gibi yazacak konumuz da bitti sanki. “Nereye yönelsem de konu çıkarsam acaba?” diye internette sinsi sinsi dolaşırken Habertürk’te yer alan bir haber ilgimi çekti. En kötü anlarda bile enteresan aşk haberleri insanın ilgisini cezbedebiliyor tabii ki. Haber, hiç tanımadığım oyuncu Seda Tosun ve yine adını ilk kez duyduğum sevgilisi Gökhan Seven hakkında. Anladığım kadarıyla bir süre beraberlik yaşanmış ama ayrılığın ardından baltalar havalarda uçuyor. Adam kadın için “Sürekli benden para istiyor, her ay evinin kirasını ben ödüyorum” diyor. Kadın inkâr ediyor, “Yok öyle bir şey, ayrıldığım için bunları uyduruyor” diyor. Hatta adam ayrılacağını söylediği zaman kızın önünde kendini doğramış, her yeri kesik içinde kalmış. Karşındakini ikna edebilmek için kendinezarar verme kafasına geçmeyi hiçbir zaman anlayamamışımdır. Sevgilisi terk edince koşup hastaneye yatan sonra da arkadaşlarına sevgilisini aratıp fenalaştığını anlattıran insanlar tanımıştım. Hatta lisede filan değil, bir tanesi 2 sene önce oldu ve mizanseni düzenleyen kadın 34 yaşındaydı. Bu tip hareketlerin ne kazandırdığını da anlamıyorum. Sen hastaneye düştün diye giden sevgili acıyıp ömrünü sana mı adayacak yani? Tabii ki hayır, fazladan birkaç gün kazanmak için güzel de peki ya sonrası? Kendinize zarar vererek giden sevgiliyi elde tutmayı düşünmek çok eski kafalılık değil mi? O enerjiyi kendinize harcasanız belki de bir sonraki sevgilinizi elinizde tutmayı başaracaksınız. Yoksa gideni durdurmak için kendine zarar vermek de zorlamanın bir çeşidi. O şekilde yürümüyor bu işler. Zaten mantıklı bir şekilde düşünecek olursak sevgiliniz sizi istemediği için gidiyorsa, neden siz kendinize zarar verdiniz diye kalsın ki? Geçici bir zaferin ne önemi var?







İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR