'LA La Land'de Emma Stone'a Oscar kazandıran rolün önce Emma Watson'a teklif edildiği geçen yıl yabancı basında en çok yazılıp çizilen dedikodulardandı. İddiaya göre Watson, rol için ihtiyacı olan müzik ve dans derslerini Londra'da almak istemiş, ardından da bir dolu şart öne sürünce yapımcılar "Hayır" demiş ve de rol Stone'a gitmişti.




Emma Watson, dedikoduların önünü alamayınca bir açıklama yapmak zorunda kaldı. 'Beauty an the Beast' için Londra'da dans, şarkı söyleme, ata binme ve daha bir dolu ders aldığını bütün bunların ortasında her şeyi bırakıp 'La La Land'in çekimlerine gidemeyeceğini, takvimlerinin uyuşmadığını 'oyunculuğun bir kendini adama' olduğunu anlattı. Kendisiyle çalışan profesyonel ekibin de ortak kararıyla 'La La Land'i değil 'Beauty an the Beast'i seçtiğini açıkladı...




Aynı günlerde haftada 8 kez Cabert müzikali için sahneye çıkıp dans eden Emma Stone, kariyerinin zirve rolü için yönetmen Damien Chazelle'in karşısında 'bir seçmede olduğunu bilmeden' şarkı söylüyordu.




İYİ BİR DE ÇALIŞMASAYDI!




Geçen hafta Hande Erçel, o danstan başka her şeye benzeyen şovuna gelen eleştirilere cevap olarak 'yaralı ayaklarının' fotoğrafını paylaştığında Emma Stone ile Emma Watson geldi aklıma...




Aldıkları roller için aylarca nasıl hazırlandıkları değil burada beni ilgilendiren; o zaten işlerinin olmazsa olmaz bir parçası.




Zaten Hande Hanım'dan 'Son Mohikan'daki rolü için aylarca ormana kamp kurup kızılderili gibi yaşayan, 'Sol Ayağım' filmi için özel hayatında bile tekerlekli sandalyeden inmeyen, çekimler bittikten sonra bile aylarca eşiyle evde 'Kan Dökülecek'te canlandırdığı karakterin aksanıyla konuşan Daniel Day-Lewis kadar kendini işine adamasını da beklemiyorum... Ama öyle yaralı parmakları sosyal medyaya koyup "Laf ediyorsunuz ama bakın ben ne çok çalıştım" demekle olmuyor. İyi bir de çalışmasaydın!




'Çabasını, emeğini alkışlamak' da biraz samimiyetsizlik!




"O kadar çabaya bu mu çıkmış! Hande Hanım'ın ayakları o hale gelmese nasıl bir 'şey' yapacaktı acaba?" derim ben de.




Kameraya her göz süzenin, poz kesenin 'büyük yıldız olduğu' ülkemizde kimlere 'aktör-aktris' denilmesi gerektiğini tartışmak için Erçel'in dansı güzel bir örnek bence... Ama neyse o başka bir hikaye!




KİMSE GERMEDİ Mİ?




Emma'ların durumuyla Hande Erçel'in hali arasındaki tek fark bence menajerleri! Kendileri için çalışan profesyonellerin durumu...




Emma'ların kariyerini planlayanların onları geçen hafta Hande Erçel'in düştüğü bir duruma asla düşürmeyeceğini düşünüyorum!




İşte tam da bu yüzden Hande Erçel'in dansı bir menajer rezaletidir...




Hadi firma teklif etti, Hande Erçel "Tamam" dedi, peki provalarda bu işin olmadığını kimse görmedi mi? Anne, baba, abla, kardeş, arkadaş kontenjanında her daim 'bravocu'ları geçtim, işi Hande Hanım'ın kariyerini yönetmek olan 'profesyonel' menajeri çıkıp "Handecim bu olmuyor! Hani reklam çekimi, dizi, film falan olsa kurguda halledilir ama sen bu 'dans'la canlı olarak seyirci karşısına çıkarsan rezil olursun. Üç beş kuruş eksik kalsın, gel biz bunu yapmayalım" demedi mi?




BİR ARİ GOLD'UMUZ YOK!




Hande Erçel'in başına gelen genç sanatçı adaylarına ders olsun... Kendilerinin altın yumurtlayan tavuk gibi görüp "Harikasın, sen yaparsın, aslansın, kaplansın" diyerek her gelen işe onları koşturan, çeşme akarken küpümüzü dolduralım zihniyetindeki insanlarla değil kariyerleri için gerektiğinde canlarını acıtan menajerlerle çalışsınlar... Türkiye'de her köşe başında, 'Entourage'ından başı dönen 'yıldızcıkları' yola getirecek bir 'Ari Gold' yok biliyorum ama sektör bu kadar büyümekteyken olması gerektiğine inanıyorum!

O akşam ki 'rezalet'in suçu sadece Hande Erçel'in değil. O akşam Erçel kadar onun için çalışan 'profesyoneller' de kötü dans etti!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR