Dizi dünyasından tanıdığım arkadaşlardan duyduğum bir ‘öyküyle’ başlayayım bugün yazıya. Öyle ya tıpkı iyi bir dizi gibi, eli yüzü düzgün bir yazının da ‘bir öyküsü’ olması gerek... Twitter’dan gündem takip edip ‘140 karakterlik’ cümlelerle biraz oraya biraz buraya şirin gözükmeye çalışılan ‘yazımsı’lar değil kastettiğim. O başka bir hikâye! Neyse bizim yerli dizilerde süreyi uzatmak için ‘boş boş etrafa bakan, sonu gelmeyen koridorlarda yürüdükçe yürüyen’ karakterler gibi yazıyı gereksiz yere ‘sündürüp’ laf kalabalığına boğmayayım:) Rivayet odur ki kasım ayında ülkemize gelen dünyanın en önemli senaryo hocalarından Robert McKee, etrafını saran bizim ‘reyting canavarı’ senaristlerimizle sohbet ederken, “Kaç sayfa yazıyorusunuz?” diye sormuş. Bizimkiler “Haftada 120-130 sayfa” deyince McKee hoca durur mu yapıştırmış cevabı: “O zaman boktan şeyler yazıyorsunuz!” Haftada 130 sayfa için yukarıdaki cümleyi kuran Robert McKee, memleketin en ‘elit’ senaristinin haftada 260 sayfayla şu an ekranda olan iki ‘iddialı’ dizinin senaryosunu birden yazdığını duysa ne derdi acaba?




Netflix'in bütçesi 6 Milyar $




Yerli dizilerdeki ‘kalitesizlik’le ilgili sektördeki herkes, (yapımcı kanalı, oyuncu senaristi, senarist yapımcıyı) birbirini suçladığı için McKee’nin sözlerini kimse üzerine almayacaktır eminim! Ama artık her şey değişiyor! Bir süredir çevremdeki herkes Berkun Oya’nın yazdığı, Seren Yüce’nin yönettiği, Haluk Bilginer, Ali Atay, Okan Yalabık, Serkan Keskin ve Tülin Özen’in oynadığı ‘Masum’dan bahsediyor. ‘Masum’ cuma günü internet üzerinden yayın yapan BluTV’de ekrana gelecek. BluTV’nin Netflix’e rakip olacağı falan söyleniyor. Öncelikle bu konuyu aradan çıkaralım.




Artık mazeretiniz kalmadı




‘Masum’un oyuncularından Serkan Keskin, hafta sonu Hürriyet Pazar’daki röportajında “Birçok genç yönetmen ve yazar artık daha rahat hayal kurabilecek” diyordu. İşte mesele tam da bu! Her hafta 130 sayfa yazmaktan şikâyet eden, ‘öykülerindeki’ bütün saçmalıklarla ilgili topu reyting sistemine, şuna buna atan ‘senaristler’, ‘yapımcılar’ ve ‘yönetmenler’ için bu yeni mecra kelimenin tam anlamıyla ‘er meydanı’ olacak. İnternet televizyonculuğu dizi sektörümüzdeki


‘yaratıcılık’ konusunda ‘ak göz kara göz’ neymiş ortaya çıkaracak. Problem ‘yerli dizilerin yersiz uzunluğu’ mu yoksa senaristlerimizin, yönetmenlerimizin kendi ‘kabızlığı’ mı anlayacağız. Oynamak yerine her sahnede kameraya ‘poz kesen’ oyuncularımızın foyalarını da bu yeni ‘oyun alanı’ ortaya çıkaracak. Her ağızlar açıldığında “Dünya çapında oyuncularımız var” klişesinin altının ne kadar dolu olduğunu göreceğiz ‘internet dizileri’ sayesinde... Ben bu yeni mecranın ortalıkta ‘oyuncu’, ‘senarist’, ‘yönetmen’ diye gezen birçok ismin üzerindeki ‘yıldız tozunu’ silkeleyip atacağını umuyorum. Hadi bakalım, o atınca mangalda kül bırakmayan ‘arkadaşlar’ sizlerden ‘The Sopranos’, ‘The Wire’, ‘Breaking Bad’, ‘House MD’, ‘Game of Thrones’, ‘Night of’, ‘House of Cards’ ayarında işler bekliyoruz... Yapacağınız dizilerle, “Türk dizilerinin olayını anlamaya çalışıyorum. Bölümler aşırı derecede uzun ve sürekli iki güzel insanın birbirine baktığı sahneler var...” diyen Netflix’in içerik yöneticisi Ted Sarandos’a ağzının payını verirsiniz umarım. Öyle ya artık mazeret yok... 2016 yılında birçok filmi ve diziyi arşivinden çıkarıp enerjisini orijinal içerik üretmeye veren, yalnızca geçen yıl 600 saat ‘orijinal’ içerik üreten, bu yılki hedefi bin saat olan ve bunun için 6 milyar dolar bütçe ayıran Netflix’e rakip olmak için BluTV ve benzerlerinin önünde uzun bir yol var. Son 3 ayda 5.2 milyon yeni katılımla yılı 93.8 milyon aboneyle kapatan Netflix’in mart ayında abone sayısının 100 milyonu geçeceğini de belirtirsem bu yolun uzunluğu konusunda daha iyi bir fikir sahibi olabilirsiniz. Dediğim gibi bu konunun ‘iş’ kısmı... Benim derdim ‘yaratıcılıkla!’

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR