İnsanlardan bu kadar soğuduysam ve günden güne yalnızlaştırıyorsam kendimi, sebebi sosyal medya sayesinde varlıklarından haberdar olduğum, içimizdeki şeytanlar...

Bekarlığa veda partisinden döndüğü yakın arkadaşları ve mürettebatla birlikte uçak kazasında hayatını kaybeden Mina Başaran'ın sosyal medya hesabına haset ve kin dolu şuursuz yorumlar yapılmış. Bir-ikisini gördüm, diğerlerini okumaya yüreğim el vermedi. Ailesi, daha kızlarının bedeni bulunmadan, sosyal medya hessabının şifresini bulup kilitledi hesabı. Türkiye, şeytanın insan kılığında yer yüzüne indiği gerçeğiyle yüzleşince ayağa kalktı; tepki veriyor bu salt kötülüğe...

O KADINI HATIRLIYOR MUSUNUZ?

Oysa bu son yaşanana kadar çoktan ayakta olması gerekirdi insanların... On binlerce kişinin hayatını kaybettiği depremin hemen ardından "7.4 yetmedi mi" pankartını elinde tutan kadını unuttunuz mu? Farkında mısınız o zihniyet artarak yayılıyor. Kimi zaman kapı komşunuz, kimi zaman arkadaşınız, kimi zaman bir sosyal medya takipçiniz olarak artık her yerde karşınıza çıkıyor! Benim de elime bir pantkart alıp sokağa çıkasım var: "Bu kadar kötülük, bu kadar haset, bu kadar sapkınlık ve bu kadar nefret yetmedi mi!"

Eksile eksile büyüyor insan

ÇOCUKLUĞUMUN kalabalık sofralarının huzurlu sesiydi o... Henüz kimse eksilmemişti hayatımda. Tek sorumluluğum, fırında sıra bekleyerek aldığım o sıcak pideyi vaktinde yetiştirebilmekti iftara. Ezbere bilirdim onun sesinden dinlediğimiz ‘iftar duası'nı. Ben de onunla, yani dublaj sanatçısı ve tiyatro oyuncusu Nur Subaşı ile birlikte söylerdim ki duayı, bir aferin kapabileyim babamdan...

Geçen hafta Subaşı'nın ölüm haberini aldığımda iki damla göz yaşı süzüldü yanaklarımdan. Eksile eksile mi büyüyor insan... Zaten artık bana ‘aferin' diyecek babam da yok.


Şirinler gibi çocuk kahramanlarımızdan tutun da en son, Tolgshow'un tanıtımına kadar yüzlerce kez sesini duyduğumuz Subaşı bir devri kapatıp da gitti. Allah rahmet eylesin...

Ders gibi paylaşım

"RAKİPLERİNDEN nefret etmemek için onlarla bir dereceye kadar eşit olmak gerekir" demiş Goethe. Bir minik ekleme yapmak istiyorum: Bir de hazımlı olmak... Aynı mesleği yapan iki kişinin dostluğuna her zaman saygı duyarım ve birlikten kuvvet doğduğuna da inanırım.


Geçen gün sosyal medyada Cengiz Kurtoğlu'nun bir paylaşımını izledim. Çok hoşuma gitti. Dost masasında müzik yaparken, Ümit Besen'i görüntülü arıyor Kurtoğlu ve onun o meşhur şarkısı ‘Nikah Masası'nı söylüyor. Nasıl mutlu. Ümit Besen'i telefonun ekranında görüyoruz, o da mest.

Kurtoğlu paylaşımının altına "40 senenin vermiş olduğu sevgi, saygı, abilik, kardeşlik" yazmış. Çıktığı TV programlarında rakibinin adının geçmemesini şart koşanlar, karşılaştıklarında birbirini görmezden gelenler, başarısını alkışlamak yerine sinirden tırnaklarını yiyenler, basamakları çıkarken önüne bir basamak da ben koyayım demek yerine, ayağının altından merdiveni çekenleri gördükçe, Kurtoğlu gibi bu isimlerin davranışları daha da değer kazanıyor. ‘Olmuş' insanlar herkese iyi geliyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR