Benim memleketimizde uzun zamandır hepsini bir arada kullanmadığım kelimeler bunlar. Sakin, mutlu, huzurlu insanlar, sessiz şehir. Evet bayramın ilk günü Polonya'ya gittim. Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği'nin iki ülke ilişkilerinin sinema alanında gelişip güçlenmesine katkı sağlamak ve Türk filmlerini Polonyalı sinemaseverlere ulaştırmak amacıyla. Ayrıca iki ülkenin diplomatik ilişkilerinin 600. ve Türk Sineması'nın da 100. yılı sebebiyle. İyi ki gelmişim. Hasretini çektiğim şeyleri bu 2 gün içinde yaşamaya içime çekmeye çalıştım. Bir kere çok sakinler, mutlular ve huzurlular. İnsanların yüzü gülüyor. Her şeyden önce birbirleriyle sohbet ediyorlar. Ellerinde telefonlar yok. Sürekli başka kişilerin hayatlarıyla ilgilenmiyorlar. Yaşadıkların anın tadını çıkartıyorlar. Ağlayan, bağıran, şımarıklık yapan çocuk yok. Çocuklarına bağıran hatta sokak ortasında tokat atan anne, baba yok. Dilenen çocuklar yok. Memleket çok sakin. Korna sesi yok. Birbirine bağıran hatta yolu kapatan hatta ve hatta cadde ortasını kendine durak yapan taksiler ve şoförleri yok. Aslında şöyle söyleyeyim. Çıkın Taksim Meydanı'na. Gezi'nin merdivenlerine oturun ve etrafı izleyin. Hatta izlemeyin gözlerinizi kapatın ve sesi dinleyin. Tabii dayanabilirseniz. Ses, gürültü, bağırma, çağırma. Yok işte burada öyle şeyler.




Mutlu insanlar yaşıyormuş




Bundan iki ay önce bir arkadaşım durup dururken "Hadi Polonya'ya gidelim" dedi. Hayırdır inşallah ne oluyor dememe kalmadan bana "Televizyonda bir programda gördüm. Mutlu insanlar orada yaşıyormuş. Huzurlu insanlar. Hadi kaçalım buralarda iki gün huzur, mutluluk alalım" demişti. Gerçekten de çok doğruymuş. Eğer imkânınız varsa iki gün kaçın gelin içinize mutluluk, sessizlik, sakinlik, huzuru çekin. Belki sizi üç beş ay idare eder. Ben iki gün boyunca depoladım diyebilirim.




Kültürlerimiz benziyor




Sessizlik, sakinlik ve saygı dışında birçok kültürümüz benziyor. Özellikle de yemek konusunda. Her yerde yemek yiyorlar. Hatta kuyruklar oluşturuyorlar. En sevdikleri de dondurma. Ve tabii ponçak diye okunan poczek diye yazılan kızartma bu tatlıya bayılıyor mesela. 2.90 Zloty. Bu arada buralara gelirken alanda mutlaka paralarınızı Polonya parasına çevirin. Çünkü size çok zorluk çıkartıyorlar. Asla Euro ya da Dolar almak istemiyorlar. En ünlü restoranında da bu böyle en iyi gece kulübünde de. Bildiğiniz Euro'ya karşı bir tepkileri var. Ancak kredi kartı ile öderseniz kabul ediyorlar.




Yollar bomboş




Bu şehirde yürüyerek kaç kilometre yaptım bilmiyorum ama çok yürüdüm. Zaten yürümeye doyamıyorsunuz. Yollar bomboş. Trafik yok denecek kadar az. Bu fotoğrafta gördüğünüz yer yeni şehir olarak adlandırılan bölgesi. Hatta en işleğinden ama gerçekten trafik yok. Bisiklet kullanan insanları çok fazla görebilirsiniz.




Çok kıskandım




Memlekette en kıskandığım şey parkları. Muhteşem güzel parkları var. Aman Allah'ım ağaçlara, yeşilliğe bakmaya doyamıyorsunuz. Parkların içinde ki havuzlar ise pek meşhur. Şehirde heykeller ve parklar harika. Gerçekten anlatamıyorum. Sözlere dökemiyorum. Herkes kitap okuyor, müzik dinliyor.




Kelebeğin Rüyası




Ben iki gün Polonya'nın altını üstünü Mono İletişim'den Nilüfer Hurşitagaoğlu ve Selin Türkmen ile getirdim. Cumartesi akşamı da Yılmaz Erdoğan'ın yönetmenliğini yaptığı "Kelebeğin Rüyası" filmini Varşova Kinoteka Sinema Saalonu'nda izledim. Filmi ikince kez izledim. Ama bu versiyonu Oscar'a giden haliydi. Yani kısa olan. Varşova'da başlayan festival 10 Ekim'e kadar Krakow ve Lodz olmak üzere üç ayrı şehrinde devam edecek. Kış Uykusu, Asfalt Çiçekleri, Araf, Zerre, Ateşin Düştüğü Yer, Dondurmam Gaymak, Sev Beni gibi birbirinden güzel filmler gösterilecek.




Aklımda kalanlar




-Her yerde internete girebiliyorsunuz. Uçaktan inince bile alanda bağlanabiliyorsunuz. Ben cuma sabahı buraya gelirken Yeşilköy Atatürk Havaalanın'da Kitchenette'ye oturdum ve maalesef orada internet yok. Bağlanmak için internet satın aldım ve 3,69 TL para ödedim.




-Uçaktan inip pasaport kuyruğuna girince bir anda kendimi Türkiye'de zannettim. İnanılmaz çok Türk turist vardı. Birçok kişi turla bayram tatili için gelmişler.


-Alanda yanınıza sürekli gelip "Taksiye ihtiyacınız var mı?" diye soruyorlar.




-Memleketin manzarası en güzel Marriott Hotel'in 40. katından gözüküyor. Ulusal stadyumu bile görebiliyorsunuz.


-Sadece biranın satıldığı ve bira içildiği küçük bir sokak var. Ve tıklım tıklım.




-Yaşı ilerlemiş hanımlar çok şık. Kendi tarzları var. Gerçekten şehirde kötü giyinen hiç kimse yok. Kıyafetlerine çok dikkat ediyorlar.




-Eski şehir de üç düğüne denk geldim. Gelini kutlamak için sırada bekleyenler çiçek armağan ediyor. Gelin arabasının arkası çiçek doldu.




-Gelinin dışında akşam buluşmalarında erkek, kıza çiçek getiriyor. Gece kulübünde bile elinde çiçek olan kızlar vardı. Gerçekten uzun yıllardır görmeye hasret kaldığım hareketler bunlar.




-Duvarlardaki grafittiler inanılmaz güzel ve zahmetli. Ve çok gerçek gibi muhteşem.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR