Malumunuz Covid 19 günlerinden geçiyoruz.


Ve bu yüzden de yıllardır süregelen alışkanlıklarımız


değişti.


Benim de her sene yaptığım gibi Mart sonu başlayıp Eylül e kadar


yaptığım Ege turlarım henüz başlamadı.


Yani beni sık takip edenler bilir ki, her sene bu mevsimlerde çoktan


Bodrum-Alaçatı turlarında ikinciye hatta üçüncüye dönerdim.


Ama bu sene hala adım atamadım.


Ama gidenlerden duyduğum ve aldığım bilgilere göre Ege


kıyılarında olan biten şöyleymiş.

-Bodrum çok kalabalıkmış. Ve bu kalabalıkta yeni oluşmamış.


Nisan ayından bu yana çoğunluk Bodrum’da bulunan evlerine gitmiş.

-Bodrum’da insanlar çok rahatmış.

-Alaçatı daha yeni yeni kalabalıklaşmış. Fakat Alaçatı’da


geçen sene sezonluk 30 bin TL’ye kiralanan evler iki katına


çıkmış. Yani Alaçatı-Çeşme hattında 60 bin TL’den ev


bulabilen kendini şanslı hissediyormuş.

-Marmaris inanılmaz kalabalıkmış. Ve kiralamak için ev


bulunamıyormuş. Bulunsa da acayip pahalıymış. En son Marmarisli bir


arkadaşım ev kiraladı. O da eskisi gibi sezonluk değil bir aylık.


Kira olarak 50 bin TL ödemiş. Ama ev sahibi “Eve gelen her


misafirden günlük 50 Euro alırım” demiş. Hayatımda ilk kez


duyuyorum böyle bir şey. Misafirden para almak neyin kafasıdır?

-Ayvalıkta yer bulunamıyormuş. Bulunsa da inanılmaz pahalıymış.


Oteller, ev kiraları uçmuş.

-Alaçatı’da tam randımanlı olarak tüm mekanlar açılmıyor.


Alışık olunan dar sokaklarında da masa düzeni olmayacak. Açılacak


mekanlarda saat kısıtlamasının kalkmasını daha da uzamasını


bekliyorlar.

-Bodrum’da ise değişiklik bol. Çoğu mekan Turizm ruhsatı olan


otel içlerine kayıyor. Bazı canlı müzik yapan mekanlar ise bu yıl


açmama kararı aldı.

-Nisan ayından bu yana en kalabalık yerlerden biri de Göçek.


Göçek’te inanılmaz tekne patlaması yaşanıyormuş. Ve kimi


ararsanız da oradaymış. Bodrum Türkbükü’nün görünen


teknelerin hiç biri henüz görünmemiş. Göçek koylarında


salınmaya devam ediyorlarmış.

Fırsatçılık

Bizim memleket insanının en kötü zaafı fırsatçılık gerçekten.


Deprem olur. Salgın olur, ekonomik kriz olur bizim insanımız bu


zamanları her zaman fırsatçılığa çevirir. Bazı yerlerde


kiraların patlamasının başka hiç bir açıklaması olamaz.


Ki bu korkunç bir şey.


Böyle durumlarda insanların birbirine yardımcı olması gerekiyor ama


maalesef bizim insanımızın bunu yapması imkansız. Bir türlü bu


huyundan vazgeçemiyor.


İşin kötü turisti kazıklıyor itibarımızı zedeliyor ama kendi


insanını da fena halde kazıklamaya çalışıyor.

İnsanın annesi-babası nasıl susar?

Şiddetin her türlüsüne sonsuz karşıyım.


Babam bile yapsa affetmem.


Çünkü şiddetin affedilecek ve susulacak yanı yoktur!


Eğer çıkıp “Ben şiddete uğradım” diyemiyorsan.


Demek bunu istemiyor ve devam ettirmek niyetindesindir.


Ya da korkuyorsan bir şekilde uzaklaşıp o kişiden kurtulman gerek.


Saklamak nedir?


Ki doğrusu da her zaman budur!

Bakın iki duvar arasında yaşananları bilemeyiz.


İki kişi arasında yaşananları hiç bilemeyiz.


Sadece taraflar doğruyu bilir.


Bunu Sıla ve Ahmet Kural olayında da yaşadık.


Moraran kollara ve sunulan delillere rağmen diğer taraf hep inkar


etti.


Kadında da erkekte de, her zaman bir taraf yalan söyler.


Ya da inkar eder.


Bu kaçınılmaz bir gerçektir.

Fakat unutmayalım ki, Sıla şiddete uğradığı an evi terk ediyor ve


şikayetçi oluyor.

Ve şimdi de gündemde şöyle bir olay yaşanıyor.

İsmail Küçükkaya’nın eşi Eda Demirci boşandıktan altı ay


sonra yaşadığı şiddeti anlatıyor günlerdir.


Anlattığı detaylardan en çok şu kısma takılıyorum ve çok


ağırıma gidiyor.


Diyor ki Eda Hanım, “Annem ve babam da biliyordu. Ama mahkemede


İsmail’e karşı konuşmak istemedi”


Pardon…


Olur mu kardeşim.


Nasıl susarlar madem böyle bir şiddete tanıklık etmişler.


Öğretmen bir kız yetiştiren anne ve baba bunu nasıl yapar?

Ne garip.


Ne acı.


Ne korkunç.


Tabii iddialar doğruysa!

İnsanının annesi ve babası kızı şiddete uğrarken susmamalı.


Alemi cihan olsa.


Dünyanın en güçlü kişisi olsa susmamalı.

Ve evet gerçekten neden susar?


Ve Eda Hanım neden altı ay sonra konuşuyor, anlatıyor?


Gerçekten bir kadın olarak bunu anlamak mümkün değil.


Anlayamıyorum.


Tamam susmak isteyebilir.


Anlatmak istemeyebilir.


Utanmış olabilir.


Ama o an şiddete uğrayan kişiden neden boşanmaya çalışmak bir


kadın.


Ya da evi terk etmez.

Orada da diyor ki: “Susturuldum. Böyle bir mahkeme kararı vardı.


Konuşmamam gerekiyordu. Konuşmamam için imzaladım”

Tamam korkmuş olabilir. İyi de neden altı ay sonra?

Bakın annem bile olsa. Ablalarım bile olsa bu bana çok saçma ve


garip geliyor.


Kardeşim o an şiddete uğruyorsan kaç kurtul.


Kim bu adam mafya mı? Katil mi? Seri katil mi?


Her gün ekranda gazeteci üstelik.


Çık diğer bir kanala o anı anlat. Mesela “Ben dün gece şöyle


şöyle şiddete uğradım” de.


Böyle bir gücün varken o an neden sustun çok merak ediyorum


gerçekten.


Hatta öyle ki, bas bas bağır.


Biz tüm kadınlar arkandan seni koruyalım.


Ki Sıla’ya bunu yaptık.


Koruduk Sıla’yı hepimiz yanındaydık.

Şiddete uğrayan her kadın o an konuşmalı. Ve hatta şiddet


uygulayan kişinin yanından ışık hızıyla uzaklaşmalı.


Bu kim olursa olsun.


Ve bir anne ve baba kızları bu durumu yaşarken susmamalı.


Eğer doğruysa bence en korkunçu bu.


Anne ve babanın susması.

Yıllardır yazdığım, bas bas bağırdım olay bu.


Lütfen şiddete karşı durmayın hanımlar…


Bağırın.


O an avazınız çıktığı kadar bağırın…


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR