Bunu ben değil Gaziantep'in klasikleşmiş Tahmis Kahve'sinin sahibi Selim Bağcı Ramazan söylüyor. Önceki gün bir günlük Gaziantep turumda tabii ki Tahmis'e uğradım ve meşhur menengiç kahvelerini içtik. Benim orada olduğum dakikalarda Zafer Kazonağlu önderliğinde EPOS7 Derneği'nin hanımları da kahvelerini yudumluyordu. Şanlıurfa'dan, Gaziantep'e geçmişler. Yani Gaziantep'in olmazsa olması yerlerin en başında gelen Tahmis'te yorgunluk atıyorlardı.


Ancak sadece kahve olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz, Tahmis'te yok yok. Malum buralara insanlar yemek yemeğe geliyor. O yüzden ciğeri de var, tatlısı da. Sobanın üzerinde kestanesi bile var. Hatta şimdi cuma ve cumartesi akşam 17.00'de başlayan fasıl günleri de. Aklınızda olsun derim.




Yabancı değil yerli turist var




Benim Gaziantep'le aşkım Murat Özalp ve Şebnem Ercantürk'ün, Özmen Ailesi ile tanıştırmasıyla başladı. Gaziantep'i son yıllarda bu kadar popüler yapan Hışvahan'ı kazandıra, canla başla çalışıp memleketlerine yatırım yapan bir aile.


Hana ilgi büyük. Sosyetenin ünlü isimlerinden tutun da sanatçılara kadar herkes gidiyor. Zaten görülmesi gereken bir yer. Bu arada yerli turist daha çok gidiyormuş Gaziantep'e. Yine ne varsa bizim insanımızda var. Her daim sahip çıkarız topraklarımıza. Ne kıymetli.




Bir gün bile olsa




-Bakırcılar çarşısına gir.


-İmam Çağdaş'a git. Ters çevirip düşmeyen baklavalarla fotoğraf çektir. Üçüncü kuşak Talat Dede oradaysa tanış. Beşinci kuşak Talat Çağdaş'a ne yemen gerektiğini sor.


-El işi göz nuru bakırların yapılmasını otur izle.


-Nane, pul biber, fıstık, kuru dolma, biber, baklava al gel. Taşıması bile çok keyifli.


-Diyeti, rejimi kapıda bırak.


-Ciğer ye.


-Müzeye git, çingene kızı gör.


-Midende yer kalırsa Küşlemeci Halil Usta'ya git.


Yani yemek yiyin de yiyin. Gezin, dolaşın, havayı koklayın. Memleketimin her köşesi cennet.




Eleştiriye yanıt




Pazar günü köşede sosyal medya hakkında bir şeyler yazığ sonunda da "Dünyada yasaklansa ilk imzayı atanlardan olurum" dedim. Bunun için birçok eleştiri aldım. Birçok takipçim "Sosyal medyayı bu kadar faal kullanan bir insan nasıl yasakçı zihniyeti destekler?" dedi. Haklılar ama benim de bunu söylemekte inanın haklı olduğum yanlar var.


Öncelikle yasak ve yasakçı zihniyete şiddetle karşıyım. Ancak sosyal medya çıktıktan sonra her şey değişti. İnsanlar, kişilikler değişti. Birçok şey çirkinleşti. Biraz daha dikkatli bakarsanız çok net görürsünüz. Ve özellikle Türkiye'de birçok insan sosyal medya gerçeğini kaldıramadı. Söylemeye çalıştığım sadece buydu. Eleştirilere sonsuz açığım her zaman.




Tenis zengin işi




Kime göre neye göre tenis zengin işi? Fakir insanın merakı varsa tenis maçı izleyemez mi yani fakir diye? Bu nasıl çirkin bir zihniyet ve eleştiridir. Sözde kendi çapında dalga geçmeye çalışıyor bu tarz eleştiriyi yapan insanlar ama kendilerini ne kadar çirkin bir duruma düştüklerinin farkında değiller. Malumunuz pazar günü Sharavpova'nın maçı vardı ve tenisle ilgili ilgisiz birçok kişi o maça gidip izledi. En ön sırada da Bülent Serttaş ve çocukları vardı. Bir ara Bülent Serttaş ile Sharapova aynı kareye girdi ve sosyal medya da işte orada devreye girdi. Yok ne alakaymış, yok zengin işiymiş. Bülent Serttaş ile yakından uzaktan alakası yokmuş. Küçükken tenis mi oynamış?




Allah allah, bu nasıl çirkin ve saygısız bir eleştiridir, yargıdır! Size ne kardeşim! Bir şeyden hoşlanmak, takip etmek için illa ki zengin, okumuş, kültürlü ve sınıflı mı olmak gerek? Merakı olamaz mı? Çocuklarını tenise yolluyor olamaz mı? Bu saçmasapan düşüncelerden, algılardan ve yakıştırmalardan kurtulamayan Türk halkının en büyük bitmeyen ezik sınavıdır bu. Nokta.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR