Tutkulu bir kadın Ayşegül Dinçkök... Ne yaparsa, en iyisini, en güzelini yapmak istiyor. Emek vererek yapılan her şeyin meyvesinin daha tatlı olduğunu düşünüyor. Sürekli üretim halinde... Milli yüzücü olan Ayşegül Hanım, deniz tutkusunu dalış sporuyla taçlandırarak, su altı fotoğrafçılığına merak salmış. Ve Endonezya'da 3 ayrı bölgede dalış yapmış ve en çok Sulawesi Adası'ndan etkilenmiş. Ve burada çektiği su altı fotoğraflarını 'Derin Tutku' adını verdiği sergiyle, geçtiğimiz hafta Tophane-i Amirede dostlarıyla paylaştı. Yeraltı canlılarının büyülü fotoğraflarının yer aldığı sergide buluştuğumuz Ayşegül Dinçkök'le heyecanını paylaşarak söyleşimize başladık.



Röportaj: Aybala ÇALIŞKAN


Fotoğraflar: Gürkan KURT




Hikayeniz nerede başlıyor?




İstanbul Bebek doğumluyum. İlkokuldan sonra Avusturya Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirdim. Reklamcılık üzerine ihtisas yapmak üzere Almanya'ya gitmişken tamamlayamadan evlendim. İş hayatına başladıktan bir müddet sonra iki kızımın eğitimi ve onlarla vakit geçirmek için kendi eğitimime ara verdim. Gençliğimde sonradan dalma tutkumun bir parçası olan yüzme sporuna gönül verdim. 100 ve 200 kurbağalama rekoru bana ait. 10 sene Milli Takım'da ve Galatasaray'daydım. Dalma sporuna da suyla alakam olduğu için başladım. Marie Claire, Akmerkez Dergisi'ne söyleşiler yaparak fotoğraflar çektim. Yazı ve fotoğraf çekme hobim benimle gelişti. Yazılarımı daha fazla paylaşmak adına 2010 yılında 'Korkma' adlı öykü kitabım okuyucuyla buluştu.




'Derin Tutku' serginizin isim annesi kim?




Her şeyden önce serginin fikir annesi kızım Mutlu Dinçkök. Sergim ve projem için bir isim ararken , ''Anne sen tutkulu bir kadınsın, tutkularını çok derin yaşıyorsun, bu serginin adı 'Derin Tutku' olsun'' dedi. Bende bu ismi çok sevdim. Fotoğrafların çoğunu Endonezya'nın Sulawesi Adası'nda çektiğim makro fotoğraflardan seçtim.





Deniz canlılarının fotoğrafını çekerken neler hissettiniz?




Su altı bambaşka bir dünya. Meditasyon yapar gibi hissediyorum kendimi, şükürler ediyorum, sessiz bir dünya. O kadar keşfedilmemiş bir dünya ki benim için... Yeryüzünde de her şeyi keşfettiğimizi düşünüyoruz, oysa bilmediğim o kadar çok şey var ki... Su altı dünyası az insan tarafından izlendiği için dışarı çıkınca anlatması da çok zevkli. Bundan dolayı dalmayı ve paylaşmayı çok seviyorum.




Su altı size meditasyon gibi geliyor...




Karada hiperaktifim meditasyon, yoga benim işim değil. Suya daldığım andan itibaren yalnız kalıyorum dualar ediyorum, şiirler, şarkılar söylüyorum. Meditasyonun aslı benim için su altında...




Dalış sırasında yaşadığınız ilginç bir olay var mı?




15 kadarı gece dalışında çekildi. Kedi balıkları sürü halime karşıma çıktı. Gece dalışımda kırmızı gözleriyle sürü halinde bana geldiklerini gördüm. Onlar bana doğru gelirken fotoğraf makinesini yakalayıp o anı görüntülemek istedim. Zehirli vatosun çok yakınına gitmişim, bir ahtapot üzerime yapıştı. Buddy'im korktu ama ben korku ve heyecan hissetmedim. Korkmadan dalıyorum kurallara uyduğumu zannediyorum onun için korkuya yer yok bu sporda.



Eşiniz Ömer Dinçkök fotoğraflarla ilgili ne yorumlar yaptı?




Sabahleyin evden ayrılırken gözleri yaşlıydı. Birazdan sergiye gözleri yaşlı olarak gelecek. Maddi ve manevi onun desteği olmasaydı bu sergiyi yapamazdım. Sıkıntı dönemimde tüm kaprislerimi çekti. Her gün hoşgörülü olmaya çalıştı. Her zaman eşimi de kızlarımızı da yanımda hissettim.




Yazmak mı yoksa dalmak mı ruhunuzu dinlendiriyor?




Su altı arınma metodu. Yazmak da farklı bir arınma metodu. Vücudun detoksu istemesi gibi. Şimdilik bu şekilde arındım, bu arınma bana yeni yazıları getirdi. 'Korkma' adlı öykü kitabımdan sonra bir roman çalışmam var. Karakterleri hazır, zamanını bilemiyorum. Hiçbir zaman bir önceki yaptığımdan kötü bir şey yapmak istemem, mahçup olmak istemem. Bundan sonra yazıma devam edeceğim.




Kitabınızın hazırlık dönemi daha mı zorlu geçti?




Kitabı basıma çıktığı gün daha fazla doğum sancısı çektim. Sergide de Sophie’nin Seçimi' gibi oldu. 2000 kare fotoğraf çekildi Fransız kuatörüm Thierry Bouet'e seçmesi için 65 kare fotoğraf verdik. 65'ten 31'e inerken, çocuklarımdan ayrılır gibi oldum orada biraz sancılandım.




Serginin geliri de bağışlanacak sanırım...

Sergide 31 fotoğraf, 1 tanede fotoğraf enstalasyonu bulunuyor. Bunların hepsini satacağız, satıştan elde edilen geliri 'Ege'deki Balıkçı Kadınlar' projesine bağışlayacağız. Sualtı Araştırma Derneği'nin başlattığı bir proje. Sergide fotoğraflarını çektiğimi risifler 2050 yılında küresel ısınmadan dolayı artık yok olacaklar. Türkiye'de balıkçılık olmasına rağmen 1000 tane kadın balıkçı var bunların 70'i Ege'de yaşıyor. Ben 7'siyle arkadaş oldum sorunlarını dinledim. Ekmek parası derdindeler, yarın kaygısı yüzünden stresten hepsi tansiyon hastası ve hiçbir güvenceleri yok. Bu kadınların sorunlarını tüm Türkiye'ye duyurmak istiyorum.




Sizi sosyal sorumluluk projelerinde sık sık görüyoruz...




Projesine inandığım bir dernek varsa hiç düşünmeden onların yanında oluyorum. TEV (Türk Eğitim Vakfı'nın) üstün yetenekli çocukların gönüllü çalışanlarındanım. Şimdi Egeli Kadın Balıkçılar'la ilgiliyim, mayıs ayında da ÇABA Derneği'nin tiyatrosu var. Orada da rol alıyorum. Eğer hayatımın içinde destek olabileceğim projeler varsa ve ben buna inanıyorsam her zaman hazırım.




ÇABA Derneği'nin düzenlediği tiyatro oyununun provaları nasıl gidiyor?




Çok heyecanlıyız. Herkes projeye çok inandı. Başkanımız Özlem Cankurtaran hepimize inanılmaz bir enerji veriyor. Birbirimizin provalarını izlemiyoruz. Ama eminim ki 14 Mayıs'ta Lütfü Kırdar'da izlendiği zaman büyük yankı uyandıracağız. Bu kadar farklı mesleklerdeki insanları tiyatro sahnesinde gördüğünüz zaman hem şaşıracaksınız size söz veriyorum kahkahalarla güleceksiniz.





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR